SUHA ÖZKAN
Neredeyse yarım yüzyıl olacak, ODTÜ’de zor yıllar... Mimarlık Fakültesi Dekanı Atilla Bilgütay kendisine olan muhalefeti, aklınca bir tür “Böl-Yönet” uygulaması ile yok etme niyetindeydi. Fakülte’nin Temel Tasarım Stüdyosu’nun “Anıt” yönetmeni, ödün vermeyen, Sevgili Bilgi Denel ile Türel Saranlı’ydı. Dekan beni çağırdı, “Temel Tasarın Stüdyosunu ikiye bölüyorum. Öğrencilerin yarısını sen alacaksın,” dedi. Düşünmek için zaman istedim. Dekan, herhalde Bilgi Denel’e ne denli saygı duyduğumu ve sevdiğimi bilmiyordu. Konuyu Bilgi’ye açtım. Yanıtı hemen ve çok olumluydu. “Ne güzel olur daha az öğrenciyle koşut çalışırız.” deyince, dekana öteki şartlarımı da kabul ederse, bu görevi üstleneceğimi bildirdim. Onca yıldır olağanüstü bir birikimle Mimarlığa Giriş dersini yöneten Serim Denel’in her iki grubu da kabul etmesi büyük bir güvenceydi.
Murat’la birinci sınıfta, orada tanıştık. Akıl almaz bir özgüveni ve bununla birlikte çok iyi sesi olan, çalışkan, her konuyu irdeleyip tartışan, tam benim dilediğim tipte bir öğrenciydi. Düşüncelerinden ödün vermez, benim tutum ve eleştirilerimi de sürekli, yorulmadan sorgulardı. Tartışmalarımız bazen yüksek sesle sürerdi. Hatta, biz tartışırken, korkup gözyaşı döken bir öğrencimiz bile vardı. Aramızda çok yaş farkı yoktu. Zamanla o fark da eridi ve ağabey kardeş konumunda uzun yıllar birlikte olduk.
Unutamıyorum. Yarı yıl arasında öğrenciler evlerine gideceklerdi. Son hafta mimaride eskiz konusuna eğildik. Her öğrenci her gün için bir eskiz ya da en az 10 eskiz getirecekti. Murat biraz serzenmiş ve üniversite öğrencisine ev ödevi verilemeyeceğini dile getirmişti. Tatil sonrası bir araya geldiğimizde çok nitelikli ve kaba dokulu kağıtlara çizilmiş,
bilemiyorum kaç adet ama kesin bir tomar karakalem ve füzen eskizini, “Al. İstediğiniz buysa.” dercesine masanın üstüne koydu. Işık, gölge, tonlama hepsi harikaydı. Üstelik seçtiği her konu ilginçti. Benim açımdan, artık Murat özgürdü. Yolunu kendi bulacaktı. Zaten ODTÜ didaktik bir öğretme kurumu değil, öğrenme ortamı olagelmişti.
Onu hep izledim. Çünkü ODTÜ mezunlarının tasarımcı mimar olmayı seçmeleri her mezuniyet döneminde, iki elin parmaklarını geçmezdi. Öncelikle kendi ailesinin oturduğu ev olmak üzere bütün yakın çevresini tasarlayan bir meslektaştı. Her projesinde bir yenilik ve özgünlük arar ve gerçekleştirirdi. Mezuniyetinin ilk yılları hatta öğrencilik yıllarında, Ankara’nın en güçlü mimarlık okulu olan Stüdyo 14 Doruk Pamir’le çalıştı. O ortamda Ercüment Gümrük, Faruk Sade gibi ODTÜ ikinci nesil “kahramanlar” da vardı.
Murat bir ileri teknoloji tutkunuydu. Kendi bürosunu yeni kurmuştu. İlk çıktığında büyük paralar gerektiren bilgisayarla tasarım ilgisini çekmiş ve kendisi için en değerli şeyleri, varını yokunu satmış, bilgisayarla tasarıma balıklama dalmıştı. O yıllar Türkiye’de değildim. Ama sanıyorum bu teknolojiyi ilk kullanan değilse de en erken kullananlar arasında olmalı. Burada onun keskin zekasını anımsatmak gereksiz.
Hep köktenci görüşleri vardı. Ama mimarlık yazınına sıcak bakmıyordu. Onun görüşlerini kamuoyu, ancak Abdi Güzer ile Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor (10-08-2018) söyleşisinde öğrendi. Bu söyleşinin sadece Youtube’da 42.700 kez izlendiğini düşünürsek Murat’ın ne denli merak edilen, saygın bir mimar olduğunu anlarız. Söyleşide mimarlığın yapıya değil, hayata ait olduğunu;
nedense meslek gereği insanların yaşamı değil kabuğu öne çıkardığını; dolayısı ile insanların resmi değil, çerçeveyi önemsediğini, hep var olan ince mizahı içinde anlatmıştı.
Birlikte Bodrum ortamında sık sık bir araya geldik. Ayrıca Yahşi’deki terasında Adnan Diler ve Mehmet Çuhadar arkeoloji sohbetlerini dinledik. Tartıştık. Ama en unutulmazı iki aile birlikte Ali Nesin ve Matematik Köyü’ne ziyaretimizdi. Gidişimiz otomobil aksaklıkları ile dikenli. Ali Nesin’in konukseverliğinde köy nefis; dönüşümüz ise bize küsen otomobilin içinde ama araba bir çekme aracının üzerinde, şen şakraktık.
Murat’ın Bodrum’daki mimarlık uygulamalarında iki farklı tutumu var. Birincisi oldukça geleneksel, doğal malzemenin taşın kullanımı ile doğaya ve çevresine uyumlu yapılar. Öteki tutumu ise Bodrum’a üniforma gibi yakıştırılan “boynuzlu kesme şeker” yapılanması. Bu yapılanmayı özellikle manzara açılımına engel olduğu için benimsemiyor. Bu arada 5 dönüm arsa üzerine %5 yapılanma ile 100m2 tek aile konutları, tam anlamıyla özgürleştirici tasarım tutumu. O kadar ki Bodrum yarımadası peyzajında en yoğun yeşil alanlar Murat’ın önderliğinde yaygınlaşan doğal çevreye saygılı yerleşmeler oldu.
Kurumsal yapılanmaya inandığı için Serbest Mimarlar Derneği’nin kurucularından olduğu gibi bir dönem de başkanlığını yaptı. Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi’ne karşı açtığı dava için “Toplumsal yaşamda insanların ilişkilerini düzenleyen şey hukuktur ve kültürdür. Biz hukuksal anlaşmalarla ilişkilerimizi kurar, içinde yaşadığımız rejimi oluştururuz. Burada temel de Anayasa’dır.”diyerek, inandığı hakkını aramayı Danıştay’da sürdürdü:
“Türk Serbest Mimarlar Derneği Üyesi Murat Artu’nun Mimarlar Odası’nın Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi (SMGM) uygulamasını kabul etmeyerek düzenlenen eğitim ve etkinliklere katılmaması sonucu, büro tescil belgesinin "Mimarlar Odası’nın öngördüğü meslek içi eğitimi almış olma" koşulunu yerine getirmediği gerekçesiyle yenilenmemesi sebebiyle açtığı davada önce 2.7.2008 tarihli kararla yürütmenin durdurulmasının isteminin reddine, daha sonrasında yaptığı itiraz sonucunda Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 18.9.2008 tarihli kararıyla itirazının kabulüne ve TMMOB Mimarlar Odası Serbest Mimarlık Hizmetlerini Uygu- lama, Tescil ve Mesleki Denetim Yönetmeliği’nin 7. maddesinin tescilin yenilenmesiyle ilgili ikinci fıkrasının (i) bendinin yürütülmesinin durdurulmasına 29’a 1 oy çokluğuyla karar verildi.”
Bu kurumsal yapı inancı bizi Bodrum’da iyice yakınlaştırdı. Birlikte BodtüM(Bodrum ODTÜ Mezunları Derneği)’ü kurduk. Murat, BodtüM adına kentin denizden ulaşımını sağlayarak, erişimi kara ve oto araçlarının ötesinde bir seçenek olarak gören bir dolaşım projesini gönüllü olarak oluşturdu. Alan mülkiyeti ve sorumluluk Büyükşehir Belediyesi’nde olduğu için projeyi Başkan Osman Gürün’e sunduk. Çok olumlu bir destek aldık. Şimdilik sözel olan bu destek mutlaka uygulamaya geçecek. Çünkü Murat’ın projesi kendi finansmanını üreten bir çözüm. Otopark ihtiyacının Gümbet ve İçmeler’de karşılanıp emildiği proje teklifinde, Bodrum’a araçlar değil insanlar geliyor. Hani, “Kent insandır” diyoruz ya, işte tam öyle bir çözüm. Yeni yeme, içme, eğlence alanları oluşturup Bodrum’un en cazip alanına hayat getiren bir yaklaşım.
Bitirirken Eren’i sevgi ve saygı ile anmadan olmaz. Eren ODTÜ Mimarlık Fakültesi'ni “Birincilik”le bitirirken evliydiler. Eren iyi bir anne ve çok yetkin bir toplumsal eylem kadını özelliklerini sürdürdü. Ayrıca Murat’a her konuda olan desteği, O’nun başarılarının belki de en önemli katkısıydı. Murat da Eren’e olan sonsuz sevgisini hep açıkça dile getirdi.
Murat sonsuza gitti. Anısı ve projeleri yaşasın.